Etkili İletişim ve İletişim Becerileri

ETKİLİ VE DOĞRU İLETİŞİM

1.Birbirimizi Duyabiliyor Muyuz?

Baktığınızda çok basit hatta saçma bir soru diye düşündüğünüzü duyar gibiyim, ama evet gerçekten karşımızdaki insanları duyuyor muyuz? Ben söyleyebilirim. Maalesef HAYIR.

Peki o zaman ne yapıyoruz?

Yaptığımız duruma ben; “mış gibi” yapmak diyorum. Aslında hayatımızda birçok konuda “mış gibi” yapıyoruz, ama ben bu yazıda öncelikle “duymak” konusuna değineceğim.

  Duymak derken; karşımızda olan, birebir diyalogda bulunduğumuz kişileri gerçekten dinliyor muyuz? Şartlar ve koşullar ne olursa olsun Dinleyip Anlamaya çalışıyor muyuz yani gerçek anlamda duyuyor muyuz?

  Mesleki tecrübeme dayanarak şunu söyleyebilirim; anlama kısmına gelmiyorum bile çünkü dinlemiyoruz. Biz genel olarak karşımızdaki insanlar ile aynı fikri paylaştığımızda, onlarla aynı bakış açısına sahip olduğumuzda, dış görünüşü ile kendimize yakın gördüğümüzde ve konu ilgimizi çektiğinde dinliyoruz. Yani “mış gibi” yapıyoruz. Dinliyormuş gibi, anlıyormuş gibi, değer veriyormuş gibi, önemsiyormuş gibi.. gibi.. gibi...Cevap verme kısmında mı? Kendimizi nasıl haklı çıkartırız, kendi zihnimizde kileri nasıl kabul ettiririz, karşımızdakini nasıl haksız çıkarırız kısmına odaklanıyoruz.

Zihnimizdeki kalıpların dışında kalan insanlar??

Bu durumda sağlıklı bir iletişim kurduğumuzu söyleyebilir miyiz?

Maalesef HAYIR.

Sağlıklı iletişim; karşımızdaki kişinin kim olduğuna, hangi fikri savunduğuna, dış görünüşüne, bakış açısı ve yaşam tarzına bakmadan, onu anlamaya odaklanarak, ayrıntılarına dikkat ederek dinleyip (koşulsuz ve şartsız dinlemek yani duymak), olgunlukla ve bir yetişkin gibi doğru iletişim yolunu kullanarak kurulan bir süreçtir.

2.İletişimsizlik Ve Ön yargılarımız

Mesleğimi yaparken gördüğüm, en önemli sorun; iletişimsizlik. Bu kavramı aslında, değerli hocam Üstün Dökmen, iletişimle ilgili bir yazısında, günümüzde ortaya çıkan ve herkes tarafından ifade edilen bir kavram olarak söylemişti.

  Sağlıklı iletişimin en temel becerisi, “birbirimizi dinlemek ve anlamaya çalışmak“ tır. Ne yazık ki; “dinlemek” kısmını hiç beceremiyoruz. Ama bu kısmına zaten bir önceki başlıkta ucundan da olsa değinmiş oldum.

     Etkin bir iletişimi engelleyen, bana göre en önemli unsur ise ön yargı larımız. Ne yazık ki, hayatta her şeye karşı ön yargımız var. Kendimize, yemeklere, şehirlere ve en önemlisi insanlara karşı ön yargımız var.

  Mesela, hiç tadına bakmadığınız halde yemediğiniz bir yemek. Ya da iki defa başarısız olduğunuzda, “ben bunu yapamayacağım, yine olmayacak” diyerek üçüncü denemeye geçmeniz, herhangi biri için “tipini beğenmedim” demek vs. Bunlar ve verilebilecek birçok konu; ÖN YARGILARIMIZ.

  İletişimde ön yargıyı anlatabilmek için, herkesin hayatında, bir kez de olsa yaşadığı ya da gördüğü, kurgulamalar yapacağım.

3 tane olacak. 2 tanesinde konu aynı ancak başroldeki kişi değişecek. 3. Kurgu da ise; herkesin kendi mesleği açısından düşünerek, karşısına gelen 2 farklı dış görünüşe sahip bireyler olarak düşünmesini istiyorum.

Neden 3 tane? Çünkü, memleketim de dahil 4 farklı il yani 4 farklı bölgede yaşadım. Hayata bakış açımız, yaşam tarzımız, bulunduğumuz bölgenin kültürel yapısı vs. birbirinden farklı olabiliyor, ama herkesin okuduğunda her iki duruma da vereceği ilk tepkiyi ya da zihninden geçecek ilk düşünceyi -gerçek düşünceyi olması gerekeni değil- düşünmesini istiyorum.

Şu an da iç anadolu bölgesinde yaşadığım için, ilk kurgu; burada eğitimlerde yaptığım olacak.

Lütfen kurguya dikkat ederek okuyun.

1. KURGU:

Aylardan Ağustos. Bel ağrınız var. Aile ortamında rahat oturamadığınızdan ne olduğunu soruyorlar. Şikayetlerinizi söylüyorsunuz ve size şehir hastanesinde çok iyi bir fizik tedavi doktoru olduğunu, eniştenin gittiğini ve ilaçlarının çok iyi geldiğini söylüyorlar.

Bir gün arkadaş ortamında hastalık konunuz açılıyor, doktor olarak aile ortamında ismi söylenen doktoru tavsiye ediyorlar. Farklı iki ortamda aynı doktorun tavsiye edilmesi üzerine, bu doktora forumlardan bakıyorsunuz ve genel anlamda tavsiye edildiğini görüyorsunuz.

Randevu alıyorsunuz, sıra size geliyor ve kapıyı açıp girdiğinizde içeride;

bermuda şortlu, sıfır kollu, omuzunda ve boynunda dövmesi olan, küpeli, saçını at kuyruğu yapmış bir beyefendi var.

İlk tepkiniz ve aklınızdan geçen ilk düşünce ne olur?

2.KURGU

Aylardan Ağustos. Bel ağrınız var. Aile ortamında rahat oturamadığınızdan ne olduğunu soruyorlar. Şikayetlerinizi söylüyorsunuz ve size şehir hastanesinde çok iyi bir fizik tedavi doktoru olduğunu, eniştenin gittiğini ve ilaçlarının çok iyi geldiğini söylüyorlar. Bir gün arkadaş ortamında hastalık konunuz açılıyor, doktor olarak aile ortamında ismi söylenen doktoru tavsiye ediyorlar. Farklı iki ortamda, aynı doktorun isminin verilmesi üzerine, bu doktora forumlardan bakıyorsunuz ve genel anlamda tavsiye edildiğini görüyorsunuz.

Randevu alıyorsunuz, sıra size geliyor ve kapıyı açıp girdiğinizde içeride;

Ayak bileklerine kadar feraceli, hafif ağız kısmını da kapsayacak şekilde çenesine kadar örtülü bir hanımefendi var.

İlk tepkiniz ve aklınızdan geçen ilk düşünce ne olur?

3.KURGU

Şimdi kendi mesleğinizi yaparken, karşınıza gelen iki farklı birey olarak düşünmenizi istiyorum.

Çalıştığınız iş ya da mesleğinize göre; karşınıza gelen bir müşteri, hasta, ebeveyn, iş arayan biri, öğrenci vs.. düşünün.

Sizden bir şey satın almak, muayene olmak, çocuğu ile ilgili bilgi almak, özgeçmiş bırakmak vs. gibi bir durum için;

İLK GELEN BİREY:

Ayak bileklerine kadar feraceli, hafif ağız kısmını da kapsayacak şekilde çenesine kadar örtülü bir hanımefendi,

YA DA

bermuda şortlu, sıfır kollu, omuzunda ve boynunda dövmesi olan, küpeli, saçını atkuyruğu yapmış bir beyefendi,

geliyor.

YARIM SAAT SONRA GELEN BİREY:

Takım elbiseli, kravatlı, saç-sakal tıraşı olmuş bir beyefendi

YA DA

diz altında bir etek, üzerine bir gömlek, saçları derli toplu bir hanımefendi

YA DA

mini etekli, üstünde askılı ve hafif dekoltesi olan, kendi zevkine göre makyaj yapmış, takı ve aksesuarları olan bir hanımefendi

geliyor.

Yarım saat ara ile gelen bireyler, aynı konu için karşınızdalar. Personele ihtiyacınız olmadığı için cv’yi ret ediyor, not ortalamasına göre öğrencilerin gösteriye seçildiğinden ebeveynin teklifini ret ediyor, rapor verilecek bir durum olmadığı için rapor isteğini geri çeviriyorsunuz vs. gibi, olumsuz karşılıyorsunuz.

Hem ilk gelen birey hem de yarım saat sonra gelen birey, bu durumdan hoşnutsuz oldukları için size aynı ifade ve ses tonu ile aynı olumsuz tepkiyi veriyorlar.

Sizin iki farklı dış görünüşe sahip bireylere vereceğiniz tepki ve konuşma üslubu aynı olur mu?

Bunun üzerine gerçek düşüncelerinizi bir gözden geçirmenizi istiyorum.

• Zihninizden geçen ilk düşünce neydi?

• İstediğiniz gibi davranma olanağınız olsa kime nasıl davranırdınız?

• Gerçek, içinizden geçen cevapları bir düşünmenizi istiyorum.

Gerçek cevapları kendinize verin lütfen. Bunun cevabını ben eğitimlerde alıyorum. Burada sadece düşünmenizi istiyorum. 

3.Kendinizi Ne Kadar Tanıyorsunuz?

  Bu başlıkta, kendinizle ilgili 3 olumlu 3 olumsuz özellik düşünmenizi istiyorum.

Ne yazık ki, bu soruyu eğitimlerde ve görüşmelerimde sorduğumda, kişiler kendi tutum ve davranışlarıyla ilgili, 3 olumsuz özelliğini bulamıyor. Bulan olsa bile, kişinin kendisini tanıdığını söyleyecek kadar değil. Oysa olumlu özelliklerini üçten fazla sıralayabiliyorlar.

Sanırım çok mükemmel bireyleriz!..

Burada önemli olan, sizin de kendinizde kabul ettiğiniz, var olduğunu bildiğiniz ve “olumsuz bir tutum-davranış” olarak gördüğünüz özellikleriniz.

Çoğu kişi, maalesef bunun farkında değil, neden farkında değil?

Çünkü biz, ya da çoğumuz ELEŞTİRİLMEKTEN hoşlanmayan ve eleştiriyi kabul etmeyen bireyleriz. Aslında eleştiri; bireylerin YANLIŞ DAVRANIŞ VE TUTUMLARINI ifade etmektir.

Peki bizi en çok kim eleştirir? Bunu hiç düşündünüz mü?

Ben söyleyebilirim. Sokaktan geçen yabancı bir insan sizi durdurup, yaptığınızın yanlış olduğunu söyler mi?

Tabii ki HAYIR! SÖYLEMEZ..

Bizi genellikle en yakınlarımız; ailemiz, dostlarımız eleştirir. Ama doğru bir şekilde yapılmadığında, çatışmaya götürür.

Eleştiri yaparken, dikkat edilmesi gereken unsurlar vardır:

* Sadece yanlış olan davranışı ifade etmek,

* Kişinin, kişilik ve karakterine yönelik ifade kullanmamak,

* Eleştirinin, kesinlikle hakaret unsuru içermemesi,

* Yer, zaman ve mekana dikkat etmek,

* Kişinin içinde bulunduğu duygu durumuna dikkat etmek vb.

Kişiler, bilinçsizce eleştiri yaptığında, altta verilen mesaj “ Ben senden daha akıllıyım, Ben senden daha iyisini bilirim ya da Senin ne hissettiğin umurumda değil vb.” olur.

Yanlış davranışı ifade etmiş olsanız bile, bu durumda, kimse hatasını kabul etmez ve savunmaya geçer, dolayısıyla ortaya çatışma çıkar.

  Eleştirinin kabul edilmemesinin altında yatan neden; “BEN” yani “EGO” dur. Çünkü, ego, bireyi ötekine karşı içsel koruyucu ve düzenleyicidir. Ego, iç ve dış gerçekleri, ya göz ardı eder ya inkar ya da tahrif (aslını değiştirme) eder. Dolayısıyla eleştiri doğru yapılmadığında, “benlik” yani “ego” zedelenir, kişi savunma gereği duyar ve eleştiriyi ret eder, ortaya çatışma çıkar.

Ve... Kendi özelliklerimizin farkında olamayız. Yani KENDİMİZİ TANIMAMIŞ OLURUZ. Kendini tanımayan birey SAĞLIKLI İLETİŞİM kuramaz.

Bu nedenle SAĞLIKLI İLETİŞİM kurmanın ikinci şartıdır.

  Kendimizi tanımanın yolu, eleştirilere kulak vermek olacaktır. Kendini tanımak derken; kendimizin hem olumlu hem de olumsuz yönleriyle tanıyıp, olumsuz yönlerimizi olumluya çevirmeye çalışmaktan bahsediyoruz.

  Oysa benliğimiz zarar gördüğünde çoğumuzun kullandığı cümle: “BEN BÖYLEYİM, BENİ BÖYLE KABUL EDİN, KİMSE İÇİN DEĞİŞEMEM” oluyor.

Başka bir düşünce ise; kişiler bu davranışlarını değiştirirlerse, kendi karakterlerinden ödün vermek olarak algılıyorlar. Oysa bu karakterden ödün vermek değil, olumsuz tutum ve davranışı değiştirmektir.

Bu konuda galiba; kişilik-karakter-davranış-tutum kelimelerinin ne anlam taşıdıklarını bilmek, ayrımlarını yapabilmek gerekiyor. Bu farklı bir konu olduğu için başka bir yazıda ele alabilirim.

  Bunun imkansız olduğunu düşünenler için, eğitimlerde verdiğim örnek;

manuel vites araba kullanmayı öğrenen bir bireyin, otomatik vites ilk kullandığında yaptığı davranış, ani frene basmak, daha sonra her ayağını kaldırdığında tutması yada ayağını kaldırmamak için aklından bu düşünceyi çıkarmaması ve artık otomatik davranışa dönüşmesi. Burada artık davranış değişmiştir.

Tüm olumsuz tutum ve davranışlarımız değişebilir. Yeter ki, kişi gerçekten istesin ve çaba göstersin.

O ZAMAN HERKESİN SAĞLIKLI İLETİŞİM KURABİLMESİ İÇİN; ÖN YARGILARDAN KURTULUP KENDİNİ TANIMASI DİLEĞİ İLE...

4.Zihnimizden Geçenler İle Dilimizden Dökülenler Aynı Mı?

  Hepimiz konuşuyoruz, anlatıyoruz, bazen ikna etmeye çalışıyoruz. Konuşurken, anlatmak ya da ifade etmek istediklerimizin, yüzde kaçını gerçek anlamda söyleyebiliyoruz?

- Ben bunu söylememiştim ama..

- Ben bunu sormamıştı ki!..

Gibi cümleler kullanıyorsak, ifademizi değiştirir ve tekrar söyleriz.

  İfademizi değiştirdikten sonra anlaşılı yorsak, ilk kullandığımız ifade doğru değildir. Yani ifade etmek istediklerimizi söyleyemiyoruz demektir?

İşin özü, biz yanlış ifade etmişizdir.

O zaman; önce, KENDİMİZİ DOĞRU İFADE ETME BECERİSİ kazanmamız gerekir.

Bu Nasıl Olacak? Dediğinizi duyar gibiyim ;)

* Çocukluğumuzdan itibaren, kazanmamız gereken OKUMA alışkanlığı olmalı. Böylece kelimeleri doğru anlamları ile kullanarak, kelime dağarcığımız gelişecektir.

* Birçoğumuzun hiç yapmadığı; ne söylemek istiyorum? Bunu en doğru nasıl ifade ederim? Şeklinde düşünüp, en doğru kelimelerle, en doğru cümleyi kurmaya çalışmalıyız.

  Bu konuda, birçok kişinin yaptığı hataya değinmeden geçmeyeceğim.

Genellikle, bireyler; çalışma hayatında ya da sosyal hayatında, daha mesafeli oldukları ya da fazla tanımadıkları kişilere karşı cümlelerini kurarken daha dikkatlidir. Ama söz konusu yakınlarımız olduğunda ne yazık ki aynı özeni göstermiyoruz. Bu yakınlarımız, anne-baba-eş ve çocuklarımız oluyor. Oysa aslında, kırmamak, incitmemek için en çok dikkat etmememiz gereken insanlardır, en yakınlarımız.

  Benim eğitimlerde sorduğum ve bireylerin sadece düşünmesini istediğim bir soru var.

Bir çocuğun, ne kadar zor şartlarda ve ne kadar çok emekle büyüdüğünü ebeveyn olmuş herkes bilir.

- Bizi dünyaya getirmiş, iyi ya da kötü, bildiği kadarıyla, yetişmemize, bir birey olmamıza, eğitim-öğretimimize emek vermiş anne-babalara, bir yabancıya gösterdiğimiz özen kadar özen göstermeyerek, iletişimimize dikkat etmeyerek onlara haksızlık yapmış olmuyor muyuz?

Ya da;

- Evli kadın ve erkeklere; en mahrem bölgenizden operasyon geçirseniz yanınızda kimin Refakatçı olarak kalmasını istersiniz diye sorduğumda; istisnasız herkesin cevabı EŞLER oluyor. O zaman; hayatımızı paylaştığımız, beraber bir evlat yetiştirdiğimiz, aynı yastığa baş koyduğumuz, en mahremimizi paylaştığımız eşlere, özensiz ve umursamaz bir iletişim kurarak onlara haksızlık etmiş olmuyor muyuz?

Ya da;

-Çocuklarımız, kan bağımız olan yakınlarımız; çoğu zaman, birçok kişinin, “beş para etmez insan” olarak tabir ettiği bireylere ne kadar sabırlı ve soğukkanlı davrandığını biliriz. Kan bağımız olan veya bizden bir parça olan çocuğumuza aynı sabrı ve özeni göstermeyerek HAKSIZLIK etmiş olmuyor muyuz?

Bunları sadece düşünmenizi istiyorum.

Tam da bunlar nedeni ile, hayatımız da, iletişim kurarak, ifadelerimizi kullanırken en çok özen göstermemiz gereken bireyler; EN YAKINLARIMIZ, AİLEMİZ-EŞİMİZ-ÇOCUKLARIMIZ-DOSTLARIMIZ olmalıdır.

Bizim sağlıklı yetişkinlerden beklentimiz; düşünerek, karşısındaki insanı anlamaya çalışarak, her konuda olgun ifadelerle cümlelerini seçerek iletişim kurmalarıdır.

ÖZET

SAĞLIKLI İLETİŞİMDE;

1. Kim olduğumuzu bilerek, her konuda kendimizi tanıyıp, olumsuz özelliklerimizi değiştirmeye çalışarak,

2. Ön yargılardan uzak, karşımızdaki kişinin kim olduğuna, bize ters gelen fikirlerine bakmaksızın, dinleyerek YANİ DUYARAK, ANLAMAYA ÇALIŞIP DİNLEYEREK,

3. FARKLI TECRÜBE, FARKLI GEN AKTARIMI, FARKLI YETİŞME TARZI VE ORTAMINA SAHİP OLDUĞUMUZU YANİ;

FARKLI KİŞİLİK VE KARAKTER ÖZELLİKLERİNE SAHİP FARKLI BİREYLER OLDUĞUMUZU KABUL EDEREK, Kİ; bu karşımızdaki kişiye SAYGI DUYMAYI getirir,

4. Ne söylediğimizin farkında olup, en doğru cümlelerle kendimizi ifade ederek, olgunlukla iletişim kurmak.

Bu 4 maddeyi becerebildiğimizde, herkes ile SAĞLIKLI İLETİŞİM kurmuş olacağız.

                                                                                                                                                                                                Psikolog İmran EMİR